Jojo Moyes’in Sonsuza Dek Sen (The Giver of Stars) adlı romanı, güçlü kadın karakterleri ve tarihsel dokusuyla dikkat çeken bir hikâye sunuyor. Kitap, 1930’ların Amerika’sında, Kentucky’nin dağlık bölgelerinde geçen ve gerçek olaylardan ilham alan bir öyküyü anlatıyor.

Romanın başkahramanı Alice Wright, İngiltere’den Amerika’ya evlenerek gelir. Ancak evliliği ve yeni hayatı, hayal ettiğinden çok farklıdır. Kayınvalidesi ve eşi tarafından baskı altında hissettiği bu hayatta sıkışıp kalmış gibidir. Bir gün Eleanor Roosevelt’in başlattığı gezici kütüphane projesinde çalışmak için gönüllü olur. Bu proje kapsamında, at sırtında kitap taşıyarak kırsal bölgelerde yaşayan insanlara okuma imkânı sunan bir grup kadına katılır.

Alice, başta sert mizaçlı ama özgür ruhlu Margery O’Hare olmak üzere, diğer kütüphane kadınlarıyla güçlü bir dostluk geliştirir. Ancak yaşadıkları toplumun kadınlara bakışı ve kütüphane projesine karşı çıkan güçler, onların önüne çeşitli engeller çıkarır. Alice, özgürlüğünü kazanmanın ve gerçekten kendisi olmanın ne anlama geldiğini bu yolculukta keşfeder.

Sonsuza Dek Sen, kadın dayanışması, özgürlük mücadelesi ve kitapların insan hayatındaki dönüştürücü gücü üzerine etkileyici bir roman. Jojo Moyes’in akıcı ve duygusal anlatımı, okuru Alice ve arkadaşlarının dünyasına çekiyor. Kitap, tarihi ve toplumsal sorunları ele alırken aynı zamanda umut ve cesaret veren bir hikâye sunuyor.

Eğer güçlü kadın karakterler, dostluk teması ve tarihsel romanlar ilginizi çekiyorsa, bu kitap tam size göre olabilir. Ancak bazı okuyucular hikâyenin biraz yavaş ilerlediğini düşünebilir. Yine de, atmosferi ve karakterleriyle duygusal bir bağ kurmayı başaran bir roman olduğunu söyleyebilirim.