19 Mayıs 2025 Pazartesi


Nesrin Öz’ün Bibury Cadısı adlı romanı, beni hem duygusal hem de düşünsel anlamda etkileyen kitaplardan biri oldu. Kitap iki ayrı zaman diliminde, iki farklı kadın karakterin (Charlotte ve Ferah) hayatları üzerinden akıyor ama aslında tek bir ruhun, yarım kalmış bir aşkın izini sürüyoruz.

Charlotte, 1860’larda İngiltere’nin küçük bir köyü olan Bibury’de yaşayan, iyilik dolu, yalnız bir kadındır. Bir gün kapısına gelen ve gizemli bir geçmişi olan Arthur’a yardım eder. Bu yardım, kısa sürede güçlü bir aşka dönüşür. Fakat zaman ve kader onların yanında değildir.

Aradan yüzyıllar geçer. İstanbul’da yaşayan Ferah, durduk yere tanımadığı bir adamı rüyalarında görmeye başlar. Hafızasında boşluklar vardır. Sanatla uğraşan Ferah, bir gün tanımadığı bir müşterinin siparişi üzerine yaptığı portrede kendini ve geçmişini keşfeder. Bu portre, Charlotte’un aynısıdır. İşte burada roman asıl gücünü gösteriyor: bir kadının ruhu, bir başka zamanda, bir başka bedende bile kendi geçmişini hatırlayabiliyor.

Bu hikâye bana şunu hissettirdi: Gerçek aşklar zamanı aşar, geçmişin izleri bazen hiç beklemediğimiz anlarda yüzeye çıkabilir. Reenkarnasyon teması her ne kadar doğaüstü görünse de yazar bu temayı duygusal ve sade bir dille çok inandırıcı kılmış.

Kitabın sonunda sadece bir aşk hikâyesini değil, kendini bulma, geçmişle yüzleşme ve affetmenin gücünü de yaşıyoruz. Özellikle Ferah’ın içsel yolculuğu, birçok okuyucunun kendi hayatındaki boşlukları sorgulamasına neden olabilir.


✨ Eğer aşk, gizem ve ruhsal bağlar ilgini çekiyorsa, Bibury Cadısı seni duygusal olarak sarıp sarmalayacak türden bir kitap.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder