12 Eylül 2024 Perşembe

Toplumsal çöküş, gürültülü bir çığlıkla değil, fısıltılarla başlar. İnsanlar birbirine olan güvenini yavaş yavaş yitirir; adalet, gözümüzün önünde sessizce erir, ama kimse tam olarak ne zaman başladığını fark etmez. Komşular, eskiden birbirine umut ve dayanışma sunan dostlar, artık şüpheyle bakar, yabancılaşma yerleşir. Çöküş, görünmez ipliklerle dokunan bir ağ gibi, toplumu sarar ve içten içe çürütür.
Her gün biraz daha fazla ayrışırız, biraz daha uzaklaşırız birbirimizden. Eşitsizlikler derinleşir, zengin ile yoksul arasındaki uçurum artık aşılmaz bir hale gelir. Birilerinin refahı başkalarının yoksulluğu üzerine inşa edilirken, bu düzenin sürdürülemez olduğunu bilmemize rağmen sessiz kalırız. Yoksulluğun, açlığın ve çaresizliğin gölgesi genişlerken, gücünü kaybetmiş sesler adalet aramaktan vazgeçer. Artık hiçbir şey adil değildir; adaletin yerine çıkar ilişkileri, vicdanın yerine kayıtsızlık geçer. İhanetler küçük görünse de, toplumsal dokuyu parçalayan derin yaralar açar.
Ancak toplumsal çöküş yalnızca fiziksel ya da ekonomik bir yıkım değildir. En büyük kayıp, ruhsal olandır. Bir toplum, inancını ve umutlarını yitirdiğinde, asıl çöküş o zaman başlar. Karanlık ve ağır bir umutsuzluk, en savunmasızları, en sessizleri vurur ilk önce. Çocuklar, yaşlılar, zayıflar bu yıkımın altında en çok ezilenlerdir. Bu sessiz çöküşte en büyük trajedi, insanlığın özündeki merhametin kaybolmasıdır.
Biraz ahlak, biraz merhamet,biraz vicdan.........

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder